TÜRKİYE CANIM FEDA

HTML KOD


   
  Niyazi TOKER (Meclis Üyesi)
  Meclis Çalışmaları
 







EÜ FEN FAKÜLTESİ KİMYA BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. HENDEN AÇIKLADI
‘Kansorejen etkiye sahiptir’
“1 litresinde 10 mikrogramı geçen arsenikli suyun, uzun yıllar alımı halinde cilt, akciğer ve tiroid kanserleri ortaya çıkabiliyor”
“Toprakları arsenik zengini olan Ege Bölgesi’nde özellikle kuyuların ağır metal bakımından kontrolleri büyük önem taşıyor”
İzmir’in içme suyunda yüksek miktarda arsenik olduğu iddialarının ardından, şehir şebekesine su sağlayan 100 kuyudan 29′unun kapatılması üzerine konunun uzmanları, İzmir’in içme suyunun ne kadar güvenli olduğunu, arseniğin suya karışma yollarını, arsenikli sudan içen insanlara neler olabileceğini, dünyadaki içme suyu uygulamalarını yanıtladı. İzmir’de suyun patronu ve aynı zamanda da bu iddiaların muhatabı olan İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürlüğü ise, musluklarımızdan akan suyun hangi kaynaklardan nasıl temin edildiğini, hangi aralıklarla ve ne şekilde tahlil yapıldığını İzmir halkının bilgilendirmesi için anlattı.
Birleşmiş Milletler’in 2006 tarihli İnsani Gelişme Raporu’nda, Türkiye, sularında arsenik zehirlenmesi ihtimali olan ülkeler arasında yer alıyor. Yeraltı sularında arsenik problemi olan başlıca ülkeler arasında Türkiye’nin yanısıra Arjantin, Bangladeş, Şili, Çin, Macaristan, Hindistan, Meksika, Tayvan, Vietnam gibi ülkeler de gösteriliyor. 1 litresinde 10 mikrogramı geçen arsenikli suyun uzun yıllar alımı halinde cilt, akciğer, yemek borusu, tiroid kanserlerine neden olduğu biliniyor. İlk çağlardan beri bilinen en zehirli elementlerden biri olan arseniğin İzmir’in sularına nasıl karışabildiğini yorumlayan Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Emür Henden, İzmir’deki sorunun bir endüstriyel kirlilikten ziyade doğal yapıdan kaynaklanmış olabileceğini belirtiyor.
DOĞAL KÖKENLİ
Henden, “Arsenik zehirleyici ve kansorejen etkiye sahiptir. Bir bölgede kanser vakası yaygınsa ‘Burada kanser yaygın’ deyip geçiliyor. Oysa işin temeline inmek lazım. Bir bölgede kanser yaygınsa ilk sorulması gereken “Bu bölgede arsenik analizleri yapıldı mı?” sorusu olmalıdır. Kanser için pek çok neden olabilir. Ancak ilk araştırılması gerekenlerden biri arseniktir” diye konuştu.
Türkiye’nin ve özellikle Ege Bölgesi’nin arsenik bakımından çok zengin olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Henden, bu nedenle bu bölgelerde yeraltı sularının çok daha titiz bir çalışma gerektirdiğini ifade etti.
İzmir’deki sorunun bir çevre kirliliğinden ziyade doğanın kendi yapısından kaynaklanan bir olay gibi göründüğünü kaydeden Henden, İzmir’in suyundaki arsenik kirlenmesini şöyle değerlendirdi:
“İzmir’in suyundaki arseniğin endüstriyel kökenli değil, doğal kökenli olduğunu sanıyorum. Arsenik toprakta katı halde ve genellikle çözülmeyecek yapıda bulunur. Doğada çözülmeyecek yapıda olan arsenik ya endüstriyel kullanımla zararlı hale gelebilir ya da yeraltı sularına doğal yollardan karışabilir. Yeraltı suları, arsenikli minerallerin bulunduğu bölgeden geçerken katı halde bulunan arseniği bir miktar çözerek ilerler. Bu durum da arseniğin suya karışmasına neden olur. Bir toprağın yapısında kırmızımsı bir görüntü varsa veya suyun dibinde kırmızı bir tortu geliyorsa o su mutlaka arsenik taramasından geçirilmelidir. Çünkü bu kırmızılık ya demiroksittir ya demirsülfürüdür. Bu demir oksit ve demir sülfürleri arseniği adeta bir mıknatıs gibi çekerler. Ancak, suda kırmızımsı tortu varsa bu durum ‘kesinlikle arsenik vardır’ anlamı taşımaz ama yine de arsenik olma olasılığı çok yüksektir. Ancak öte yandan kırmızı tortu olmayan bir suda da ‘arsenik yoktur’ denemez”
DEĞERLER DEĞİŞİYOR
İzmir içme ve kullanma suyunun yüzde 30′unu Tahtalı Barajı, yüzde 60′ını kuyular, yüzde 3′ünü Balçova Barajı ve diğer kaynaklardan temin ediliyor. Yeraltı sularının kuraklık, yoğun tüketim ve doğal pekçok nedenle sık sık yön değiştirmesi kuyu sularının kullanımını da güçleştiriyor. Zaten toprakları arsenik bakımından zengin olan İzmir ve Ege Bölgesi’nde özellikle kuyuların ağır metal bakımından kontrolleri büyük önem taşıyor. İzmir’in içme suyundaki en önemli sıkıntısının yeraltı kaynakları olduğunu kaydeden Henden özellikle Karşıyaka ve Bornova bölgesine su temin eden kuyularla ilgili olarak şunları söylüyor:
“İzmir’in en büyük sıkıntısı çok sayıda kuyusu olması. İçme ve kullanma suyumuzun yüzde 60′ı derin kuyulardan sağlanıyor. Bu kuyulardan devamlı analizler yapılıyor. Ancak, kuraklık olunca yeraltı suyu bileşim değerleri değiştirebilir. Arsenikli olmayan su bir anda arsenikli olmaya başlayabilir. Bu nedenle kuyulardan alınan suların tek tek şebekeye verilmesi yerine en uygun sistem, tüm kuyuların belirli merkezlerde toplanıp arıtılarak verilmesidir. Belli merkezlerde toplanan kuyu suları, hem bu merkezlerde harmanlanabilir, hem de kontrolleri tek bir elden yapılır. Arsenik yüksek ise, arıtma tesisi kurularak yeniden şebekeye verilir.”
Asıl mağdurlar kuyu açanlardır
İzmir ve Ege’de kuyu suyu ve artezyen kullanımının çok yaygın olduğuna da dikkat çeken Prof.Dr.Emür Henden, evlerinde köylerinde yeraltı sularını kullananların da önemli tehdit altında olduğunu ifade ediyor. Bergama’da kuyu sularının tahlil edildiğini ve önemli bir bölümünün sınır değerlerin çok çok üzerinde çıktığını dile getiren Prof. Henden şu uyarılarda bulunuyor:
“Biz hep büyükşehirleri göz önüne alıyoruz. Ancak, asıl mağdur olacak olanlar bahçesine kuyu kazıp kullanan Ege Bölgesi insanlarıdır. Geçen yıllarda Kimya Mühendisleri Odası’nın yönlendirdiği analizlerde Bergama’da bazı kuyularda çok yüksek oranda arsenik çıktı. Bir litrede 50 mikrogramın üzerinde arsenik çıktı. Yani insan sağlığı açısından derhal kullanımına son verdilmesi gereken bir oran. Dünyada litrede 10 mikrogramın üzerinde arseniğin zararlı kabul edildiği düşünülürse bu rakamın vehameti de kendiliğinden ortaya çıkar. O nedenle yeraltı kaynaklarının gelişigüzel halka verilmesine dur denilmeli. Örneğin Salihli, Akhisar gibi Ege’deki pekçok yerde doğal olarak arsenik çok yüksek.”
Suda arsenik çıkmasının o su kaynağından vazgeçileceği anlamı taşımadığını da vurgulayan Henden, arsenikli suların dünyada çeşitli yöntemlerle arıtıldığını belirtiliyor. Suyun günümüzde çok değerli olduğunu ve teknoloji yardımıyla yeniden kullanılabileceğini kaydeden Henden, şunları söyledi:
“Arsenikli su konusundaki çözüm arıtma sistemlerinin kurulmasıdır. Dünyada suyu arsenik bakımından zengin olan birçok ülke arıtma sistemleriyle arsenikli sularını arıtmakta. İzmir’de de bu kuyular tek tek tespit edilip ne kadar arsenik varsa arıtılabilir. Her kuyunun başına bir arıtma sistemi konulabileceği gibi kuyulardan gelen sular tek bir merkezde toplanıp burada arıtmadan geçirildikten sonra yeniden şehir şebekesine verilebilir.”
Türkiye’de tarama yok
Dünyada içme sularının sık sık ciddi arsenik taramalarından geçirildiğini kaydeden Henden, Türkiye’de birçok bölgede arsenik sorunu bulunmasına rağmen herhangibir tarama yapılmadığını belirtiyor. Ege’nin birçok bölgesinde sulara arsenik karışmasından olayı ciddi zehirlenme vakalarınınn dahi yaşandığını kaydeden Prof. Henden şunları söylüyor:
“Türkiye’de birçok bölgemizde yeraltı sularında arsenik tehdidi vardır. Ancak Türkiye’de ne yazık ki, bu konuda yeterli bir tarama yapımlmamıştır. Sansasyonel haberler çıkınca devlet işe sahip çıkıyor. Arsenik tartışmalarının ardından da Sağlık Bakanlığı 81 ilde tarama başlattı.”
Ağır metallerin insan vücudunda birikerek çeşitli zararlara yol açtığını kaydeden Henden, 81 ilde başlatılan içme suyu taramasının sadece arsenik ile sınırlı kalmaması gerektiğini özellikle vurguluyor. Prof Henden ağır metallerin insan sağlığına etkileri konusunda şunları söylüyor:
“Sağlık Bakanlığı’nın 81 ildeki taraması sadece arsenik ile sınırlı kalmamalıdır. Ağır metallerin hepsi vücutta birikir ve toksik veya kanserojen etkiye sahiptir. Bu nedenle katmiyum, civa, antimon, selenyum metalleri de taranmalıdır. Bu metallerin hepsi analizi zor olan metallerdir. Karaciğer, böbrek, dalakta birikerek uzun vadde organ yetmezliğine, sinir sistemi bozukluğuna neden olur. Sonra hastalar peş peşe gelmeye başlayınca nedeni bilinmez ve ‘Böbrek yetersiz’ denilir geçilir. Oysa ki, organ yetmizliklerinin temelinde bu tür sorunlar olabilir. Bu nedenle ağır metal taramaları çok önemlidir ama maalesef ülkemizde yeterince önemsenmemektedir.”
 
  Bugün 2 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol